Bu Blogda Ara

27 Aralık 2012 Perşembe

"ROBOT NAO"

Nao, Paris Merkezli bir Pransız şirketi olan Aldebaran Robotics tarafından geliştirilmiş olan programlanabilir, orta ölçekli bir insansı robottur. Nao projesi 2004 yılında başlatıldı. 15 Ağustos 2007 tarihinde Nao, uluslararası robot yarışması olan Robot Futbolu Dünya Kupası (Robocup) Standart Platform Ligi'nde (SPL) kullanılan Sony'nin robot köpeği AIBO'nun yerini aldı. [1] Nao, RoboCup'ta 2008 ve 2009 yıllarında kullanıldı. 2010 yılında NaoV3R versiyonu RoboCup 2010'da SPL için standart olarak seçildi. 
Nao Akademik Sürümü, araştırma ve eğitim amacıyla üniversiteler ve laboratuvarlarda kullanılmaktadır ve 2011 yılına kadar kamu dağıtım için öngörülmektedir. Ekim 2010'da Tokyo Üniversitesi, kendi kendi "Nakamura Lab"ında asistan olarak geliştirilmek umuduyla 30 adet Nao satın aldı. 
2010 yazında, Nao Çin'de Shanghai Expo bir senkronize dans rutin küresel manşetlere taşındı. [4] Aralık 2010 yılında, bir Nao robot bir stand-up komedi rutin, [5] ve yeni bir sürüm yapıyor gösterildirobot heykel silah ve gelişmiş motorları featuring serbest bırakıldı.,

Sürümleri Ve Durumları

Nao Altı prototipleri 2005 ve 2007 yılları arasında tasarlanmıştır:

Mart 2006 Ocak 2005: AL-01, AL-02 ve AL-03

*Temmuz 2006 * Eylül 2005: AL-04

      *Haziran 2007 * Haziran 2006: AL-05.a

*Aralık 2007 * Mayıs 2007: AL-05.b

Mart 2008 tarihinde, robot Nao Robocup Edition, ilk nihai sürüm o yılın Robocup bir yarışmacı ile serbest bırakıldı.Nao Akademik Edition'da geç 2008 yılında üniversiteler ve eğitim şirketleri yayımlanmıştır. 2010 yılı sonlarında Nao Developer Program geliştiriciler artık silah featuring Nao H25 Sürüm 3.3, yeni bir başı ve her taraftan yeni bir kapasitif sensör tedarik sağlamak için başlatıldı.
2011 Mayıs ayında, Aldebaran bu Nao Kullanıcı kontrol kaynak kod halka olarak açık kaynak. Haziran 2011 yılında, Aldebaran turunda US $ 13 milyon dolar bağış [[girişim sermayesi | fon girişimi].] Intel Capital tarafından yönetilen genel halkın kullanımı için robot bir versiyonu geç 2012 yılında hizmete açılacak olacak.


ÖZELLİKLERİ
Yükseklik58 santimetre (−-23 in)
Ağırlık4,3 kilo (9.5 lb)
Özerlik90 Dakika (Yüremeye Ayarlıda)
Serbestlik derecesi21 - 25
İşlemcix86 AMD Geode 500 MHz
İşletim SistemiLinux
Uyumlu işletim sistemiWindows, Mac OS, Linux
Programlama dilleriC++, C, Python, Urbi, .Net
Görme2 Adet CMOS 640×480 Kamera
BağlantılarEthernet, Wi-Fi









19 Aralık 2012 Çarşamba

Facebook Resimlerinizi Satacak..!


Facebook'a ait fotoğraf paylaşım platformu İnstagram, gizlilik politikasında değişiklik yaparak, siteye yüklenen fotoğrafları sahiplerine haber vermeden reklamcılara satma kararı aldı.
Buna göre kullanıcılar eğer 16 Ocak tarihine kadar hesaplarını silmezlerse, satışa itiraz hakları olmayacak.İnstagram'ın kullanım koşullarında yapılan diğer bir değişiklikse "kullanıcılar hakkındaki bilgilerin Facebook, diğer ortaklar ve reklamcılarla paylaşılabileceği" maddesi.Karar, sosyal medyada büyük tepki topladı. Bir kullanıcı, değişikliği "intihar mektubuna" benzetti.Facebook, Nisan ayında 1 milyar dolar ödeyerek İnstagram'ı satın almıştı.Facebook'un Küresel Pazarlama Çözümleri Başkan Yardımcısı Carolyn Everson bu ay başında, "Eninde sonunda İnstagram'dan para kazanmanın yolunu bulacağız" diyerek bu adımın sinyalini vermişti.İnstagram'ın internet sitesinde yer alan gizlilik ve kullanım şartlarına değişiklikler şöyle yansıdı: "Size ait bilgileri, bununla birlikte tanımlama bilgileri, günlük dosyaları ve aygıt tanımlayıcılar gibi araçlarla elde edilenbilgileri ve size hizmet sunmamıza yardımcı olan organizasyonlarla ilişkili yer bilgilerini (...) üçüncü reklam ortaklarıyla paylaşabiliriz."Kullanım koşulları metninin güncellenmiş halinde de şöyle deniliyor: "(...) bir ticari işletmenin ücretli veya sponsorlu içerik veya promosyonlarla bağlantılı olarak kullanıcı adınızı, görünümünüzü, fotoğraflarınızı size herhangi bir bedel ödemeksizin göstermemiz için para ödemesini kabul etmiş sayılırsınız."


23 Kasım 2012 Cuma

TÜRKİYE'DE BOR MADENİ


Borla çalışan araba üretildi, maliyeti 200 TL olan 1 Kg bor ile 19.000 KM yol yapabiliyor. ( 1100KG. Oto sabit 100 Km süratle giderse) bu demek oluyor ki petrole son.

Tam tersine batılı ülkeler bor işletmeciliğinin kansere yol açtığını idda ederek bor madenininden soğutma çabası içindeler. Oysa bu mucize maden kanser tedavisinde de kullanılmaktadır.

Türkiye kıskaçta , arabayı bor madeniyle çalış

tıracak patentli 600 proje olduğu ortaya çıktı. TÜRKİYE, dünya bor rezervinin %73'üne sahip ve İNŞALLAH Türkiye geleceğin enerji devidir ve uluslararası teröristler Türkiyeyi işte bu yüzden durdurma planı içindedir !


Yakıtın kullanımı

Bor yakıtının hem benzinle hem mazotla çalışan araçlara konulabileceğini bildiren Arvas, şöyle konuştu:

"Ürettiğimiz bor yakıtı direk aracın yakıt deposuna konuluyor. Hem benzine hem mazota katkı olabiliyor. Bor uzay araçlarında da kullanıyor. Yanması çok yüksek. Yakıta katıldığı zaman, araçlar en az 300 - 350 kilometre fazla gidecektir. Benzinle bin kilometre giden bir araç bu katkıyla bin 350 kilometre yapar. Gelecek zamanlarda benzin istasyonları gibi, bor istasyonları kurulacak ve bor yakıtı benzinden 10 kat daha düşük olacak. Çünkü madenin kaynağı Türkiye'de. Biz teknolojiyi üreterek dünyanın hizmetine sunduk, henüz bor yakıtına fiyat biçmedik. Biz Türk borunun depolara girdiğini göstermek istedik, bunu da başardık."

Bor yakıtının avantajları Bor yakıtının çevreci, güvenli oluşu ve kolay taşınabilirliği ile avantajlı bir yakıt olduğunu ifade eden Arvas, "Bor yakıtı, kolaylıkla yanmayan bir yapıdadır. Dolayısıyla infilak etme, kıvılcımla, ateşle tutuşma riski yoktur. Bir kaza anında patlama meydana gelmeyecektir. Bu yönüyle bor çok önemli bir yakıttır ve nakliyesinde risk olmayışı Bor yakıtı için bir üstünlük ve alternatifsizlik kazandırmaktadır. Bor çevre dostudur, yanma sonrası gaz emisyonu oluşturmamaktadır. Bor yakıtı kara ve deniz kazalarında toprağa ve suya karışması halinde hiçbir zaman kirlenmeye neden olmayacak, toprakta doğal bitkiler için besleyici olacak ve, denizlerde de kolay çözülerek, zaten deniz suyunda olan Bor elementi ilave bir risk oluşturmayacaktır" diye konuştu.


PEKİ BİLMEDİKLERİMİZ


Duyarli bir vatandas olarak lütfen sonuna kadar okuyunuz...

BOR ile çalışan araba üretildi, Türkiye kıskaçta.HERŞEYİMİZİ YİTİRECEĞİZ...Borla çalısan araba üretildi, Türkiye kıskaçta.*Arabayı bor madeniyle çalıştıracak patentli 600 proje olduğu ortaya çıktı. Türkiye, dünya rezervinin yüzde 70`ine sahip ve uluslararası tröstler Türkiye uyanmadan bu kaynağı ele geçirmeyi planlıyor. Amerikan Millenium Cell (MC) ve stratejik ortağı Daimler-Chrysler (DC), seri üretime bile geçti. Ancak uluslararası tröstler, bu gelişmeleri ülkemizdeki bor zenginliğine egemen olmak için Türkiye`den kaçırıyor. Aksiyon dergisinde yayımlanan habere göre, konuyla ilgili incelemelerden biri Scientific American dergisinin Mayıs 2002 sayısında yayımlandı . Bir arkadaşımdan gelen ve daha önce bilginiz olduğunu düşündüğüm bir mektubu önemi nedeniyle ve arkadaşımın ricası üzerine dikkatlerinize sunuyorum. T O R Y U M Toryum radyoaktif bir element ve doğal olarak nükleer enerji elde etmekte kullanılıyor. Hem de alternatifleri içinde en temizi.Dünyada en çok Toryum rezervine sahip ülke hangisi bilin bakalım?Türkiye. Rezervi ne kadar ? --- 800.000 Ton.Sonra hangi ülke geliyor? Hindistan.Rezervi ne kadar ? --- 300.000 Ton.Türkiye`nin, iç borcu --- 85 milyar $.Dış Borcu 125 milyar $. Toplam 220 milyar $.Peki sahip olduğumuz Toryum`un değeri ne kadar? ---120 TRILYON $. Yani toplam borcumuzu 545 kere ödüyor.Önce Bor, şimdi de Toryum…Daha bilmediğimiz neler var kim bilir !...**DÜŞÜNÜLEBİLECEK EN TEMİZ YAKIT` başlığında verilen haberde, kimyager Steven Amendola`nın Ford Explorer model otomobili bor bileşiklerinden elde edilen yakıtla çalıştırıldığını anlatıyordu.**ABD`li kimyager Amendola`ya göre, sodyum bor hidritle çalışanotomobilin hem menzili iki katına çıkıyor, hem patlama ihtimali olmadığı için tam güvenli oluyor, hem çevre kirliliği olmuyor, hem de yakıt kullanıldıktan sonra tekrar değerlendirilebiliyor.**Benzinle çalışan otomobillerde yakıtı depolama sorunu olduğu için menzili düşüyor. Borla çalışanlardaysa bu sorun ortadan kalkıyor sodyum bor Hidrit maddesi ile suyun oluşturduğu hidrojenin yakıt pillerine ulaşması ve açığa çıkan enerjinin mekanik enerjiye dönüşmesiyle yürüyor.**Bor konusu özellikle son yıllarda Türkiye gündeminden hiç inmedi. Bilgisayardan silaha, nükleer teknolojiden akaryakıta kadar birçok alanda kullanılan bor, ister istemez birçok çevrenin ilgi odağı...**Tartışmalar, bazı kişi ve güçlerin özelleştirme furyasınıda arkalarınaalarak, bu cazip ve stratejik madeni `iç etmek` istediğinden, uluslararası tröstlerin Türkiye`yi bor konusunda baskı altına aldığına,bor`u devletin yeterli karlılık ve verimlilikte kullanamadığına kadar uzanıyor.**Devlet Denetim Elemanlar? Dernegi(DENETDE) Başkanı AtilayErgüven de bor gibi hayati önemi olan konulardaki gelişmelerin Türkiye`ye geç yansımasını, BATILILAR TÜRKİYE`YE BOR TEKNOLOJISININ GELMESİNİ ÖNLEDİKLERİ GİBİ, O KONUDAKİ ÖNLEMELERİ DE DUYUP, BORUN ÖNEMİNİ KAVRAMAMIZI İSTEMİYORLAR!` sözleriyle izah ediyor.**Dünya bor rezervinin yüzde 70`i Türkiye`de.Bizi yüzde 13`le ABD izliyor.**Rezervlerini yıllar önce kullanmaya başlayan Amerika`nın, kenditopraklarından çıkarabileceği miktar gittikçe azalıyor. Bor zengini Türkiye ise bu potansiyelini ancak ham borunu satarak değerlendirebiliyor.*** Mamul bor ürünleri üretebilmek için gerekli teknoloji Türkiye`de yok. Çünkü Batılı ülkeler bor teknolojisini bize vermeyi hep reddediyor. Ham cevher olarak Peki sahip olduğumuz Neptünyum'un değeri ne kadar?...Çok şaşıracaksınız ama 9 Trilyon $Türkiye'nin, iç borcu: 85 milyar $.DIS Borcu 125 milyar $.Toplam; 220 milyar $. Elimizdeki Neptünyum'un değerini tekrar ediyorum 9TRiLYON $ Yani toplam borcumuzun 40 kat fazlası Önce Bor, sonra Toryum, şimdi de Neptünyum.Bilgilenmek ve bildirmek amacı ile lütfen sessiz kalmayınız... Pekiiii Adamlar ne diyor biliyor musunuz geçenlerde? "Türkiye Türklere bırakılamayacak kadar zengin bir ülkedir"Kim işletecek bu madenleri?




5 Ekim 2012 Cuma

Mimar Sinan'ın 470 Yıl Sonra Ortaya Çıkan Sırrı

Mimar Sinan,Şehzadebaşı Camii'ni restore edemeyen mimarlara, cam şişede bıraktığı mektubuyla yol gösterdi.
Osmanlı İmparatorluğu'nda 50 yıla yakın bir süre mimarbaşılığı yapan, imparatorluğun her yanına dağılmış çok sayıda ünlü eseri bulunanMimar Sinan, bugün bile dünyaca tanınmış mimarlara ders veriyor. Büyük ustanın 1543 yılında yaptığı İstanbul'daki Şehzadebaşı Camii'nin 1990'lı yıllardaki restorasyonunda yaşananlar, tüm dünyayı şoke etti.
Mimar Sinan'ın 'çıraklık eserim' dediği Şehzadebaşı Camii'sinin zedelenen kemerleri için restorasyon çalışmaları başlatıldı. Camiinin kemerlerindeki sorun, çok sayıda mimarı bir araya getirdi. Mimarlar restore konusunda karar veremedi. Ortaya birçok fikir atıldı ama hiçbiri kabul edilmedi. Mimarlardan biri incelemeler sırasında caminin kemerlerinde bir oyuk fark etti. Bu oyuktan çıkan cam şişede gizlenmiş mektup, inanılmaz gerçeği gün yüzüne çıkardı.
Mektubun Mimar Sinan tarafından yazıldığı anlaşıldı. Büyük usta mektubunda, "Bu notu bulduğunuza göre kemerlerden birinin kilit taşı aşındı ve nasıl değiştireceğinizi bilmiyorsunuz" diyordu. Mektubun devamında kemerin nasıl onarılacağını anlatan Mimar Sinan, 469 yıl sonrasına da ışık tutmuş oldu. Kemerin onarımı mektuptaki gibi yapıldı. Şehzadebaşı Camii ile birlikte büyük ustanın birçok eserlerinde de mektuplar bırakarak yol gösterdiği anlaşıldı.
 SÜLEYMANİYE CAMİİ'NDEKİ ÖNEMLİ NOT
 Süleymaniye Camii'nin restorasyonunda da Şehzadebaşı Camii'nde olduğu gibi Mimar Sinan'dan not bulundu. Bir oyuktan çıkan notta, büyük usta şöyle diyordu: "Her kim bu taş eskidiğinde yenisiyle değiştirmek isterse, eski taşın yerine takılacak yeni kilit taşının iki tarafından yağlı iple taşı bir taraftan sokup öteki taraftan çeksin. Sonra ipin dışarıda kalan kısımlarını kessin." Süleymaniye Camii'sini kurtaran bu mektup şu anda Topkapı Sarayı'nda saklanıyor.
 BÜYÜK USTA RAYLI SİSTEM KULLANMIŞ
 1950-1960 yılları arasında inşaat mühendisi, mimar ve jeofizikçilerden oluşan bir Japon heyeti Sultanahmet Camii ve Süleymaniye Camii ile yakından ilgilendi. Mimar Sinan'ın camileri gevşek zemin üzerine inşa edildiğini gören heyet, camilerde bir çatlak dahi olmamasına akıl sır erdiremedi. Camilerin sabitlenmediği, yerinde oynayarak yıkılmaktan kurtulduğu anlaşıldı. Minarelerin de raylı sistem üzerine oturtulduğu ve her yöne yaklaşık 5 derece yatabildiği ortaya çıktı.
 JAPON MÜHENDİS TRANSA GEÇTİ...
 Selimiye Camii'ne gidenler bir gün kubbenin altında sırtüstü yatan Japon turist görmüşler. "Burası kutsal bir yer. Oturun veya ayakta durun" diyerek uyarmışlar. Ancak, Japon trans vaziyetteymiş, gözlerini kubbeden ayırmadan şöyle sayıklıyormuş; "Bu imkansız. Ben yılların mühendisiyim. Bu kubbe var olamaz. Kubbenin o şekilde durması fizik kurallarına aykırı..."

14 Ağustos 2012 Salı

4+4+4 Eğitim Sistemi

Memlekette eğitim sistemi, mevsimlerden daha çok ve akıl almaz biçimde değişim gösteriyor. Gerçekten öğretmenler bile sisteme adapte olamıyorken, öğrencilerin hâlini düşününmek bile istemiyorum.
Sbs diye bir sınama yöntemi geliştiriyor; fakat iki yıl sonra ondan vazgeçiyoruz. Bir sınav gelip, diğeri kalkıyor. Bir sistem gelip, ötekini rafa kaldırıyor. Bu ne yahu? Bu çocuklar denek mi? Amerika’da uygulanacak sistem için, Türk öğrencileri kobay olarak mı kullanılıyor yoksa?

Vicdanı, merhameti olan insanın durmadan değişen eğitim sisteminin katiyetle karşısında olması gerek. Aksi hâlde, bakanların ve Meb çalışanlarının bile idrak edemediği değişime, öğrencilerin ayak uydurması imkânsız…
Şimdi de 4+4+4′lük bir eğitim sistemi geliyormuş. Hoş gelsin, sefa gelsin de bu zaten daha önce uygulanıp da başarısız olunan bir sistem değil mi? Bu gerçekten öğrencilerin akademik başarısı için yapılıyorsa, neden bugüne kadar beklendi? İmam hatiplilerin önünü açmak değil mi tek amaç?
Şaşırdım kaldım işte. Sistem gelir, hoş gelir. Ama bu milli (?) eğitime zerre kadar yararı dokunmaz, vesselam.
Not: Tek yararı, atanamayan öğretmenlerin (özellikle branş öğretmenlerinin) atanması olur.

25 Mayıs 2012 Cuma

Şifrenizi girdiğinizde böyle bir hata oluşup, şifrenizi yenileyin diye bir kutucuk çıkarsa ASLA BU KUTUCUĞA ADRESİNİZİ VE ŞİFRENİZİ YAZMAYIN.KOMPLE SAYFAYI KAPATIN VE GOOGLE DAN TEKRAR FACEBOOK'A GİRİŞ YAPIN. VE BU SAYFADAN GİRİŞ YAPTIĞINIZ ANDA TÜM BİLGİLERİNİZ BAŞKALARININ ELİNE GEÇECEKTİR !!!

22 Şubat 2012 Çarşamba

Heinrich Rudolf Hertz

: http://www.borsarti.com/heinrich-rudolf-hertz-kimdir-wikipedia-biyografi.html#ixzz1n7fHkfa4
Berlin Üniversitesi’nde Helmholtz ve Kirchoff’un yönetimi altında fizik çalıştı. 1885′de Karlsruhe Üniversitesi’nde Fizik Profesörü unvanını aldı. 1885′te fizik profesörü unvanını alan Heinrich Rudolf Hertz, bundan 3 yıl sonra da iletişim çağının en önemli tekniklerinden biri olan radyo dalgalarını keşfederek bugün sıkça kullandığımız birimlere (Megahertz gibi) imzasını bıraktı. Orada, 1888′de kendisinin en önemli başarısı olan radyo dalgalarını keşfetti. 1889′da Bonn Üniversitesi’nde fizik profesörü olan Rudolf Clausius’un yerine geçti. Katot ışınlarının belli metal filmlerden geçişini içeren deneyleri, katot ışınlarının parçacık olmaktan çok dalga tabiatlı oldukları sonucu doğurdu. Radyo dalgalarının keşfi, oluşumlarının gösterilmesi ve hızlarının tayini Hertz’in çok sayıdaki başarılarından bazılarıdır. Bir radyo dalgasının hızının ışık hızı ile aynı olduğunun bulunmasından sonra, Hertz, radyo dalgalarının ışık dalgaları gibi yansıma, kırılma ve girişim yapabildiklerini gösterdi. Kısa yaşamı boyunca bilime birçok katkı yaptı. Saniye başına titreşim olarak tanımlanan hertz, onun ismi ile anılmaktadır. Yapmış olduğu deneylerde laboratuvarlarının bir tarafındaki elektrik kıvılcımının yaymış olduğu manyetik dalganın bir tel halka tarafından hissedildiğini gözlemledi. Elektromanyetik ışımının başka bir türü olan radyo dalgalarının varlığını kanıtladı. Işığın toplanıp yansıtıldığı gibi radyo dalgalarının da aynı şekilde işlev gördüğünü gösterdi. Hertz’in yapmış olduğu çalışmalar, Maxwell’in daha önce ortaya attığı, elektromanyetik dalgaların elektrik dalgalarıyla aynı davranışları gösterdiği biçimdeki kuramını kanıtlamış oldu.

24 Ocak 2012 Salı

NIKOLA TESLA

"Nikola Tesla" adı size bir şey hatırlatıyor mu? Tanıdık geliyor mu bir yerlerden? Eminim ki Tesla'nın adını duyan Türk vatandaşlarının sayısı pek azdır... Nikola Tesla, bir takım çevrelerce bilim dünyasından adeta silinmeye çalışılan büyük bir isim. Tesla o kadar çok ve önemli bilimsel gelişmeye imza atmış bir şahsiyet ki kendisi ancak Edison ile kıyaslanabilir. Hatta ondan bile daha önemli işler yaptığını söylemek asla yanlış olmayacaktır. Nikola Tesla 1856 yılında Hırvatistan'da dünyaya geldi. İnanılmaz bir hafızası vardı. Altı dili çok rahat konuşabiliyordu. Gratz'daki Bilim Enstitüsü'nde 4 sene Matematik, Fizik ve Mekanik okudu. Ama onun esas ilgi alanı elektrik oldu. O dönemlerde elektrik henüz emekleme dönemini yaşayan çok yeni bir bilim dalı durumundaydı. Akkor telli ampul daha icat edilmemişti bile. Tesla 1884 yılında ABD'ye geldi. Cebindeki tavsiye mektubunun yardımı ile mucit Thomas Edison'un yanında çalışmaya başladı. Edison o günlerde akkor telli ampulü yeni icat etmişti ve elektriğin aktarılması konusunda bir sistem geliştirmeye çalışıyordu. Edison bu noktada doğru akıma (DC) güveniyordu. Ancak DC o kadar çok sorun çıkarıyordu ki bir türlü istediği sonuçları elde edemiyordu. Bir gün Tesla'yı yanına çağırdı ve sistemdeki sorunları çözerse kendisine büyük bir maddi ödül vereceğini söyledi. Tesla, Edison'u, o günün parası ile 100,000, bugünün parasıyla milyonlarca Dolarlık bir masraftan kurtararak sistemdeki aksaklıkları giderdi. Ama Edison vaadettiği ödülü vermedi. Tesla, bu durum üzerine Edison'un laboratuarındaki görevinden istifa etti. Edison, sözünden dönmekle kalmadı bir de Tesla'nın bundan sonraki bilimsel kariyerini kötülemeye, onu aşağılamaya başladı. Bugün Tesla'nın bu kadar az bilinen bir isim olmasının altında Edison'un bu çabalarının büyük payı vardır. Tesla elektriğin taşınması için Edison'unkinden çok daha iyi bir sistem geliştirdi. Sistemde DC yerine alternatif akım (AC) kullandı. Tesla'nın geliştirdiği transformatörler vasıtası ile elektriği ince kablolar üzerinden uzak mesafelere kayıpsız taşımak mümkündü artık. Oysa DC temeline dayanan aktarım sisteminde her bir mil kare için büyük bir elektrik santrali kurmak ve çok kalın kablolar kullanmak gerekiyordu. Ancak taşınacak elektriği kullanacak cihazlar olmadan bu sistemin herhangi bir pratik anlamı yoktu. Tesla bundan sonra elektrikle çalışan motorlar yapmaya başladı. 19uncu Yüzyıl'ın sonlarında hiçbir bilim adamı, AC kullanan motorların gerçek olabileceğine ihtimal vermiyordu. Saniyede altmış kere yön değiştiren bir akımla çalışan motorun bir ileri bir geri gideceğini ve sonuç olarak hiçbir yere gidemeyeceğini düşünüyorlardı. Tesla böyle düşünenleri yanıltarak ilk AC elektrik motorunu icat etti. Tesla'nın en önemli özelliklerinden biri oturup şöyle ya da böyle bir cihaz ya da sistem geliştireceğini söylemesi sonra da bunu gerçekten de aynen dediği gibi yapmasıydı. Bir keresinde, Edison'un çalışma yöntemleri hakkında şöyle konuşmuştu: "Edison, bir samanlıkta kayıp bir iğneyi bulmak durumunda olsa bir balarısı çalışkanlığı ile tüm samanların altına tek tek bakarak söz konusu iğneyi bulmaya çalışır. Ben bilimsel çalışmalarında buna sık sık tanık olurdum. Oysa biraz teorik çalışma, biraz da hesaplama yapmak suretiyle harcadığı vakit ve emeğin yüzde doksanından tasarruf edebilirdi." Tesla öyle büyük bir bilim adamı idi ki daha dünya fluoresan ampulle tanışmadan 40 sene önce kendi laboratuarını fluoresan ampullerle aydınlatıyordu. Çeşitli dünya fuarlarında ve sergilerde cam tüpleri alıp ünlü bilim adamlarının adını oluşturan ampuller yapıyordu. Günümüzdeki neon ampullerin ilk örnekleriydi bunlar. Tesla dünyanın ilk hidroelektrik santralinin de mucidiydi. Niagara Şelalesi'nin üzerinde kurulu olan ilk hidroelektrik santral, "Tesla" imzasını taşıyordu. Otomobillerde kullanılan ilk hızölçeri de Tesla icat etti. Bu arada AC konusundaki başarıları George Westinghouse adındaki bir girişimcinin kulağına gitmişti. Westinghouse, Tesla ile bir sözleşme imzaladı. Sözleşmeye göre, Westinghouse, sattığı her bir kilovat AC elektrik için Tesla'ya 2.50 Dolar verecekti. Tesla bir anda tasarladığı ama parasızlık nedeniyle gerçekleştiremediği çalışmaları için nakit paraya kavuşmuştu. Ancak Edison da DC sistemi için büyük yatırımlar yapmıştı. Tesla'nın AC sistemini yerden yere vurmak konusunda her vesileyi ustalıkla değerlendiriyordu. AC'nin DC'ye oranla çok tehlikeli olduğunu iddia ediyordu. Tesla bu karalama kampanyasına karşı kendi pazarlama kampanyasını başlattı. 1893'te Chicago'da düzenlenen Dünya Fuarı'nda (fuarı 21 milyon kişi ziyaret etmişti) AC'nin ne kadar güvenli olduğunu göstermek içinden vücudundan geçirdiği elektrik ile çok sayıda ampul yaktı. Daha sonra kendi adını verdiği bobinleri kullanarak şimşek yaratıp bunları izleyicilerin üzerine fırlattı. Tabii ki kimseye bir şeycikler olmadı. Tesla'nın Westinghouse'dan alacağı ücretin 1 milyon Dolar'ı geçmesi Westinghouse'ı malî sorunlarla yüz yüze getirdi. Tesla, sözleşmesi geçerli olduğu sürece Westinghouse'un iflas edebileceğini idrak ederek sözleşmesini yırtıp attı. Çünkü onun en büyük amacı insanlara ucuz AC elektrik verebilmekti. Dünyanın ilk milyarderi olmaktansa patentleri karşılığında kendisine ödenen 216,600 Dolar'a razı oldu. 1898 yılında, Madison Square Garden'da hazır bulunan izleyicilere, ilk uzaktan kumandalı tekneyi tanıştırdı. Tesla halka ucuzdan da öte bedava elektrik enerjisi temin etme hayalleri kurmaya başlamıştı. 1900'de yatırımcı J.P. Morgan'ın 150,000 Dolar'lık malî desteği ile Long Island'da "Kablosuz Yayın Sistemi"ni kurdu. Bu yayın kulesi dünyanın ilk telefon ve telgraf hizmeti verecek, aynı zamanda dünyaya resim, borsa haberleri ve hava durumu yayını yapacak bir tasarımdı. Morgan bunun gerçek anlamda "bedava enerji" olduğunu anlayınca desteğini çekti. Morgan'ın desteğini çekmesi Tesla'yı finansal sorunlar içine sürükledi. Kule, hurda fiyatına alacaklılara satıldı. Dünya Tesla'nın çatlak olduğunu düşünmeye başlamıştı. O dönemde sesin, resimlerin ve elektriğin bu şekilde yayılması duyulmuş şey değildi çünkü. Oysa insanların bilmediği bir şey vardı. Tesla'nın, Marconi'nin "radyoyu icat ettim" diye ortaya çıkmasından 10 sene önce radyonun temel çalışma prensiplerini ortaya koymuş olduğuydu. Aslında, 1943 yılında yani Tesla'nın öldüğü sene ABD Yüksek Mahkemesi Marconi'nin patentlerini Tesla'nın bu konuda daha önce gerçekleştirdiği çalışmalar nedeniyle iptal etti. Ancak bu konu neredeyse hasır altı edildi ve hemen hemen hiçbir zaman gündeme getirilmedi. Halâ bir çok başvuru kaynağında Marconi radyonun babası olarak gösterilirken Tesla'nın adından hiç söz edilmez. Şunu da belirtmekte fayda var: Marconi'nin radyosu ses iletmiyor sadece sinyal yayabiliyordu. Oysa bu, Tesla'nın Marconi'den seneler önce gerçekleştirdiği bir şeydi. İşte bu noktada basın Tesla'nın iddialarını abartmaya başladı. Güya, Tesla, Mars'tan ve Venüs'ten sinyaller aldığını söylemişti. Bugün biliyoruz ki Tesla gerçekten de uzak birtakım yıldızlardan sinyaller almıştı. Ama o yıllarda uzay hakkında pek az şey biliniyordu. Basın, bilir bilmez Tesla'nın bazı iddialarını bire bin katarak kamuoyunun gündemine getiriyordu. Uzaylılarla konuştuğunu söyleyenler bile vardı. Manhattan'daki laboratuarında çalışmalarını sürdüren Tesla, dünyayı, radyolardaki istasyon arama düğmesine benzer dev bir ayar düğmesi haline getirmeyi başarmıştı. Ayrıca yeryüzü ile aynı frekansta titreşim üretmeye yarayacak, buhar gücü ile işleyen bir titreşim cihazı yapmıştı. Sonuçta ne mi oldu? Yakın çevredeki bütün apartmanları sarsan şiddetli bir deprem meydana getirdi. Binalar zangır zangır sarsıldı, camlar kırıldı, boya ve sıvalar duvarlardan döküldü. Tesla'nın hesaplarına göre aynı sistemle Empire State binasını yok etmek hatta dünyayı ortasından ikiye ayırmak da pekala mümkündü. Tesla, bilim dünyanın rezonans frekanslarını hesaplamadan 60 sene önce bu işi yapmıştı. Tesla'nın dünyayı ikiye ayırmak konusunda deney yapmadığını düşünenler varsa hemen söyleyelim ki yanılıyorlar. 1899'da Colorado Springs'teki laboratuarında buna benzer bir girişimde bulundu. Dünyanın bir ucundan diğer ucuna gidip sonra da kaynağına geri dönecek enerji dalgaları gönderdi. Dalgalar geri geldiğinde bu dalgalara bir miktar elektrik daha yükleyerek bir daha gönderdi. Sonuçta insan elinden çıkan en büyük şimşek yaratılmış oldu. Tam 40 metrelik dev bir şimşekti Tesla'nın bu deney sonucunda elde ettiği rekor hala kırılamamıştır. Şimşeğin gürültüsü 35 km. mesafeden işitildi. Laboratuvarın etrafındaki alan garip bir mavi ışıkla kaplandı. Ama bütün bunlar Tesla'nın esas gösterisi öncesinde yaptığı ısınma çalışmaları gibiydi. Ne yazık ki laboratuvarında deneylere devam ederken kendine ait elektrik santralinin donanımını havaya uçurdu ve bir daha da onarması mümkün olmadı. 1. Dünya Savaşı'nda ABD devleti Alman denizaltılarını tespit edecek bir sistem geliştirme çabasına girmişti ve bunun için Edison'dan yardım istemişti. Tesla'nın bu konudaki önerisi enerji dalgaları kullanmak oldu. Bugün bu sisteme radar demekteyiz. Edison, Tesla'nın önerisini doğal olarak reddetti. Çok saçma bir öneriydi ona göre bu öneri. Dünya, bu nedenle radarın icadını 25 sene beklemek zorunda kaldı. Tesla'nın başarıları karşısında elde ettiği ödül neydi dersiniz? Edison Madalyası!.. Edison tarafından sürekli eleştirilen birine bundan daha kötü bir ödül olamazdı. Sanayi dünyasının onu bilim literatüründen silme çabası işe yaradı. Yaklaşık 20 sene tecrit edilmiş bir yaşam sürdü ve modern dünyanın kurucularından Nicola Tesla, 7 Ocak 1943'te, 86 yaşında neredeyse beş parasız bir şekilde öldü. Teorilerini deneyecek mali kaynaklardan yoksun olduğu için sadece not tutabiliyordu. Arkasında tonlarca not defteri bıraktı. Bu defterler FBI tarafından hasıraltı edildi. Gün ışığına çıkarılmadı. Ömrü boyunca 800 icadın patentini aldı. Eğer mali destekten yoksun kalmasaydı Edison'un rekorunu rahatlıkla kırabilecek bir insandı. Hayatının son 30 senesinde pek az patent alabildi. Dünya ne yazık ki Tesla'nın dehasına sahip insanları mali açıdan ödüllendirmeyi pek sevmiyor. Ödüllendirilenler sadece orijinal fikirleri alıp bu fikirleri üretime dönüştürüp satanların oluyor.

11 Ocak 2012 Çarşamba

Nicolas Steno hayatı

Anatomi ve jeoloji dalında öncü bilim adamı Danimarkalı Nicolas Steno 11 Ocak 1638 yılında doğmuştur.Ölümü ise 25 Kasım 1686 tarihidir. Nicolas Steno jeoloji ve stratigrafinin babası olarak kabul edilir. Nicolas Steno 1659 yılında sadece bir kitapta yazdığı için bilgileri kabul etmemeye bunun yerine kendi kendine araştırıp açıklığa kavuşturmaya karar verir.Nicolas Steno bilinmeyen bir hastalık yüzünden çocukluğunda yalnız olarak büyüdü.1654-1655 yılları arasında, onunla aynı okulu ziyaret eden 240 öğrenci, bu dönemde salgın gösteren büyük vebahastalığı yüzünden öldü. Nicolas Steno, üniversite eğitimini tamamladıktan sonra, bir Avrupa yolculuğuna çıkar. Bu yolculukta Steno, Hollanda, Fransa, İtalya ve Almanya'da önde gelen hekim ve bilim adamları ile temaslarda bulundu. Steno'nun bunlardan etkilenmesi, önemli bilimsel keşifler yapmak için onun kendi gözlem gücünü kullanmasına yol açtı. Bilimsel soruların genellikle yerleşmiş ve katı otoritelerce cevaplanmaya çalıştığı bir dönemde Steno, yaptığı gözlemler her ne kadar geleneksel doktrinlerden farklı olsa bile, kendi gözlerine güvenecek kadar cesurdu. Nicolas Steno, koyun, köpek ve tavşan kafalarında, daha önce de tanımlanmış olan "duktus stenonianus" (parotis tükürük bezi kanalı) isimli bir yapıyı keşfetti. Bu keşfin kime mal edileceğine dair Blasius ile bir anlaşmızlık olsa da Steno'nun ismi bu yapıyla ilişkilidir. Ayrıca Steno, kalp üzerine eğitim almıştı ve kalbin sıradan bir kas olduğunu belirlemişti. Steno daha sonra Fransa'ya Saumur kentine gitti ve burada Melchisédech Thévenot ve Ole Borch ile bir araya geldi. Steno, buradan da Montpellier'e geçerek onun çalışmalarını ünlü bir İngiliz bilim topluluğu olan Royal Society'e tanıtan Martin Lister ve William Croone ile buluştu.. Steno,daha sonrada Roma'ya gitti ve burada dönemin papası olan Alexander VII ve İtalyan bir hekim olan Marcello Malpighi ile buluştu. Bir hastanede anotomi uzmanı olarak görev alan Steno burada kas sistemi ve kas kasılmasının doğası üzerine çalışmalara odaklandı. Ayrıca Floransa Deney Akademisi'nin (Accademia del Cimento) bir üyesi oldu. Vincenzio Viviani gibi Steno da kasların kasılırken şekil değiştirdiğini ama hacimlerinin sabit kaldığını göstermek için geometriden yararlandı...
Nicolas Steno 1669 yılında "Dissertationis prodromus" isimli kitabında stratigrafi biliminde bugün de itibar edilen beş ilkeden üçünü belirlemiştir. Üst üste bulunma prensibi/süperpozisyon prensibi (principle of superposition) Orijinal yataylık prensibi (principle of original horizantality) Yanal devamlılık prensibi (principle of lateral continuity)

5 Ocak 2012 Perşembe

PC Sihirbazı nedir(pc wizard)

PC Wizard PC Wizard 1996 yılından bu yana piyasadaki en gelişmiş sistem bilgilendirme programları arasında yer alıyor. biraz daha fazla analiz aynı zamanda güçlü bir yardımcı özellikle donanım algılanması için tasarlanmıştır, ama . Bu sistem bileşenlerinin büyük ölçekli tespit edebilmek ve en son teknolojileri ve standartları destekler. Bu araç, en doğru sonuçları sağlamak amacıyla periyodik olarak (genellikle ayda bir güncellenir). PC Wizard bilgisayarınızın sistem analiz ve kıyaslama için tasarlanmış bir yardımcı programdır. Bu analiz ve CPU performansı, Cache performansı, RAM performansı, Hard Disk performansı, CD / DVD-ROM performansı, Çıkarılabilir / FLASH Medya performans, video, MP3 sıkıştırma performansı gibi donanım benchmark birçok türde. PC Wizard (ftp, arşivler, CD-ROM ...). serbestçe dağıtılabilir.. BEN SADECE BİR ÖZETİNİ VERDİM AYRINTI BİLGİ ALMAK İÇİN ;http://www.cpuid.com/softwares/pc-wizard.html BAŞVURABİLİRSİNİZ